Ankara’nın Manevî Ziyaretgâhı– Hacı Bayram-ı Veli Külliyesi
Ankara’nın Manevî Ziyaretgâhı– Hacı Bayram-ı Veli Külliyesi
Şanlı tarihimizi okuduğumuzda her dönemde tarihe adını yazdırmış insanlarla karşılaşıyoruz. Bu insanların devlette vazifeli biri olarak değil; halkın içinden çıkmış, onlarla yaşamış biri olması bir hayli tuhaf olsa gerek. Onlar bir makam tahsisine ihtiyaç duymadan sadece halkın muhabbetini ve teveccühünü kazanarak devlet büyüklerinin bile itibar ettiği kişiler olmuşlardır. Fatih Sultan Mehmed’e hocalık yapan Şah-ı Geylâni, Molla Fenârî ve Cemaleddin Aksarâyî gibi birçok isim sayabiliriz. Bu muhterem zevât arasında Anadolu topraklarının bağrında Ankara’da bir köylünün oğlu olarak yetişip saraylarda ihtiram ile ağırlanacak makama gelmiş padişahların bile önünde el bağladığı Hacı Bayram-ı Veli var.
Asıl adı Numan olmasına rağmen Bayram ismini ona hocası vermiş, hac vazifesini yaptıktan sonra Hacı Bayram denilmiş ve halk nazarında sevilen biri olması hasebiyle Hacı Bayram-ı Veli olmuştur. Yetişme tarzına bağlı olarak daima toprakla meşgul olan Hacı Bayram-ı Veli hiçbir zaman halktan uzaklaşmamış, onlarla beraber imece usulü ekinler ekmiş ve paylaşmıştır. Tabi insanlar da onun şahsiyetine gereken ehemmiyeti göstermiş, her devirde onun usul ve anlayışını diri tutmak için camiine ve medresesine lâyık olan önemi göstermiştir.
Şimdi hep beraber Ankara Altındağ’a; Hacı Bayram Mahallesinde bulunan Hacı Bayram-ı Veli Camiine gidelim. Camiye Ulus tarafından (Hükûmet caddesinden) giriş yaptığınızda sizi kuşlar ve dînî eşya satan esnaflar karşılıyor. Tabi bir de iki şerefeli minâre de gözümüze çarpıyor hemen. Kemâl-i merak ve mudakkik olarak baktığımızda “Her camide bir şerefe varken neden bu camide iki şerefe var” diye sorası geliyor insanın. Burada da karşımıza padişahların Hacı Bayram-ı Veli’ye olan saygı ve sevgisi bir sır olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in oğlu II. Bâyezid bu camiye bir minâre yapmak istiyor ama mimari olarak sadece padişah camilerine özel olan iki şerefe yapılmasını istiyor. Tabi bu simge asırlardır halkın ve devletin bu zâta karşı ne kadar hürmet gösterdiğini bize göstermesi açısından ciddi önemi haiz.
Biraz ilerleyip merdivenleri çıkıyoruz ve karşımıza büyük bir meydan açılıyor. Kuşların uçuştuğu, ağaçların dallarına vuran rahmet rüzgarları vesilesiyle yapraklardan gelen o güzel ses ve mübareğin türbe-i şerîfini temâşâ ediyoruz. İnsanların cehalette gezmesinin önüne geçmek adına esnaf, avam, talebe, yaşlı, genç demeden herkese hitap eden ve onlara kucağını açan bu büyük zâta selam verip fatiha-i şerife okumadan olmaz tabi ki.
Daha sonra abdesthaneye giderek bir abdest alın ve caminin içine girin. İçeriye girdiğinizde iki rekât mescid-i selâm namazı kıldıktan sonra son cemaat kısmını geçip harime geldiğinizde (imamın arkasında namaz kılınan yer) buradaki mihrap, minber, tavan ve duvarda mavi şerit halinde devam eden Fetih Suresi, Hacı Bayram-ı Veli döneminden bu yana bizlere intikal etmiştir. İsterseniz üst kata çıkıp biraz inziva yapabilir, mescid-i selâm namazı kılabilir veya sünnet olan kaylûle uykusuna (öğle namazından sonraki zaman diliminde ortalama 30 dakikalık uyku) yatabilirsiniz.
Dışarıya tekrar çıktığınızda Hacı Bayram Veli’nin medrese olarak kullandığı Augustus Tapınağını, namaz vakitlerinin ayarlanması için kurulmuş muvakkithâneyi (şu anda müftülük tarafından aile danışmanlık bürosu olarak kullanılıyor) ve çevresini inceleyebilirsiniz.
Şimdilik anlatacaklarım bu kadar, bir dahaki yazıda görüşmek üzere… 😊
